M.ARSLAN
  “EĞİTİMİN POLİTİK ANALİZİ” DERSİ
 

“EĞİTİMİN POLİTİK ANALİZİ” DERSİ
2008-2009 ÖĞRETİM YILI (GÜZ DÖNEMİ)
DÖNEM SONU SINAVI


Yard. Doç.Dr. Seçkin Özsoy


Katılımcının:
 Adı-Soyadı: Muzaffer ARSLAN
 Numarası:     086.300.114
 Programı:     EYTEP

Tartışma Konuları


1. “Politik olan” nedir? Eğitim niçin politiktir?


2. “Eğitimin politik analizi”nin ne anlama geldiğini (tanım, kapsam ve içeriğini)  tartışınız.


3. “Eğitim hakkı” söyleminin politik anlamı ve değerini tartışınız.

 

                                                                                                 Başarılar dilerim

1 “Politik olan” nedir? Eğitim niçin politiktir?

   Bireysel olmayan, pedagojik olan, özel olan ve olanla-olması gereken arasındaki çatışma politik olandır.
   Uzlaşmanın olmadığı yerde politiklik var demektir. Eğitimin bireysel olmaması, pedagojik olması, özel olması ve olanla-olması gereken arasındaki çatışmayı ele alması nedeniyle politiktir. Güçlü-zayıf, ezen-ezilen, emreden-yapan, üst-ast ilişkisinin olduğu yerde politiklik kaçınılmazdır.
   Eğitim, tarihsel ve siyasal bir olgudur. Aşkın bir gerçekliği yoktur. Kendince bir anlam da içermez. Eğitimin ezeli ve ebedi bir yorumu yoktur. Göreceli bir yorum dünyasına sahiptir. Zaman, mekân ve anlam sabitliğine sahip değildir.
   Eğitimde mutlak doğru yoktur. Bireysel değil, kolektif bir etkinliktir. Eğitim yerine getirdiği işlev nedeniyle politik değildir. Eğitimin bizzat kendisi politik bir oluşumdur. Eğitimin bu politikliği politik bir mücadele konusudur. Kamusal alan, piyasa dışılık içerir. Meta olmayan bir özgür alandır. Herkes için olan fakat; hiç kimsenin olan şeydir kamusal olan.(Özsoy, 2008)
  
2 “Eğitimin politik analizi”nin ne anlama geldiğini (tanım, kapsam ve içeriğini)  tartışınız.

   Politik bir inşa olan eğitimin özünde siyasal gerçeklik vardır. Var olanın içindeki tartışma ise poliziye- siyasa’dır. Eğitimde mutlak doğrunun olmaması politik mücadeleyi gerektiriyor. Olanla olması gereken arasındaki çatışma doğal olarak “Eğitimin Politik Analizi”ni gerektirir.
   Var olanın ötesini irdelemek eğitimin politik anlamını ifade eder. Politik güç sahipleri var olan durumdan son derece memnundurlar. Çünkü eğitimi kendi üstün değerlerine ulaşmada bir basamak olarak kullanırlar. Bu erk sahipleri kendi güçlerini kullanır ve başka bir yolun mümkün olmadığını savunurlar.
   Eğitim politik bir alan iken güç ve kanaat önderleri onu politik olmaktan çıkarıp, politika dışı yapmaya çalışırlar.
   Hâkim güçler, eğitimi kullanarak kendi öz çıkarlarını pazarlarlar. Eğitimde tek ve üstün bakış açısı onların uygun bulduğu bakış açısıdır.
   Toplumun görüşlerinin, duyarlılıklarının, dil, din, ırk, mezhep, düşünce vb. farklılıklarının taşıdığı değer olsa olsa egemen gücün lütfettiği kadardır.
   Homojen bir yapıda olmayan toplumun kurtuluşunda, siyasi güç sahiplerinin daima homojen reçeteleri olmuştur. Demokrasi, halkın kendi kaderinin yazarı olmasıdır. Eğitimin toplumsal değişimdeki yeri son derece önemlidir. Eğitime yön verenler, eğitim sayesinde piyasaya yön veriyorlar.
   Nitekim günümüzde ortaya atılan ve eğitimciler arasında sınıflaşma ve ayrışma yaratan uzman öğretmen, başöğretmen, sözleşmeli, ücretli öğretmen vb. kavramların ortaya çıkışı teknik bir zorunluluktan kaynaklanmamıştır. Bu tamamen politik bir oluşumdur.
  
3 “Eğitim hakkı” söyleminin politik anlamı ve değerini tartışınız.

   Anayasamızda yer alan “İnsan haklarına saygılı” ifadesinden başlamak üzere değerlendirme yapacak olursak hak kavramı daha iyi incelenmiş olunur. “İnsan haklarına dayanan” bir anayasa maddesiyle eğitime daha iyi bir yaklaşım olacaktır. Anayasamıza göre eğitim hak değil; zorunluluktur.
   Eğitim alanında söz sahibi olan kamusal alan değil, güç sahipleridir. Bu egemen güce göre eğitim doğal bir hak değil; sonradan kabul edilmiş bir haktır. Bu bakış açısı seçkinlerin politik anlayışıdır. Henüz siyasallaşamamış bir eğitim anlayışının hakimiyetidir bu ifadeler.
   “Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu ilkesi, fazlaca irdelenmeden sıkça kullanılan bir başka ilkedir. Herkesin eğitim hakkına sahip olduğu konusunda herkes hemfikirdir; bu hakkın ilköğretim aşamasının devlet okullarında zorunlu ve parasız olmasına da kimsenin bir itirazı yoktur.” (Özsoy)
   Eğitim hakkına politik bir bakış açısıyla bakılırsa kendiliğinden ortaya çıkan bir “Eğitim hakkı” kavramıyla karşılaşırız. Bu bakış, sistemden yararlanamayan, itilen, dışlanan, görmezden gelinen ve var kabul edilmeyen kişi veya grupların sistemle çatışmasını doğurur.
   Eğitim ve öğretim hakkı başıboş bırakılmayacak kadar önemlidir. Özel girişimcilere bırakılacak kadar önemlidir. Bir şeyin hak olabilmesi için bireyin hür iradesiyle onu kabul etmiş olması gerekir. Kimin ne kadar eğitim alacağının ölçütü yoktur. Kim, neyi, ne kadar öğrenecek sorularının cevabını vermek kolay değildir.
   “Eğitimin bir ayrıcalık değil, hak olduğunu, eğitimin ticaretini yapan özel öğretim kurumlarının reklam panolarında okuyor, kimi kamu eğitim kurumlarının verdikleri eğitimden bir ayrıcalık olarak söz edilmesini yadırgamıyoruz. Eğitimin önemi ve gereği, özellikle de -kişisel getirileri- konusundaki kavrayış ve sezgi gücümüzü, eğitimi kimi zaman her şeyin başı olarak görüp, onu neredeyse bir fetiş derecesine yükseltecek ölçüde abartılı bir biçimde sergileriz de, eğitimi bir hak olarak kavramsallaştırmaya gelince bu gücümüzü yeterince harekete geçirmeyiz.” (Özsoy)
   Bu mücadele ortamı, eğitim hakkının politik anlam ve değerini oluşturur. Eğitim hakkının politik değer taşıması taşları yerinden oynatacak bir oluşumdur. Ancak ne var ki siyasi aktörlerin hiç de hoşuna gitmez. Eğitimin hak olarak görülmesi, politik mücadele konusudur. Eğitim hakkı politik bir değer taşımıyorsa alınan eğitim “Ayrıcalıklar alanı” olmaktan ibaret kalır. Fırsatlar alanı olmaktan çıkarılan bir eğitim anlayışında, asıl sorunlar ile uğraşılır.
   Eğitimi ve onun sorunlarını teknik bir bakış açısıyla ele alıp yorumlayarak onun varlığına ters düşmektir. Eğitim hakkı, politik anlamda kamusal olan ve hak kavramlarını gündeme getirir. Eğitim siyasallaştırılmış olur. Eğitim-Sen’in Türkiye’nin 15 ilini ölçü alarak yaptığı araştırma sonuçları, ilköğretim ve ortaöğretim öğrencilerinden, katkı payı adı altında 190 milyon TL’nin üzerinde katkı payı toplandığını ortaya çıkarmıştır. Anayasa’sında “Eğitim öğretim devlet okullarında parasızdır.”maddesi bu anlamda ihlal edilmeye devam edilmektedir. Sosyal devlet anlayışı bir an önce uygulamaya konulmalıdır.
  “Türkiye’de eğitim alanı bugüne değin bir hak ve özgürlükler alanı olmamış, devletin mutlak tahakkümü altında kalmıştır.”
   Eğitim hakkından uzaklaşıldığı için yeni kavramlar yaratılmıştır. Dolayısıyla eğitim, profesyonel ruhla araçsallaşmıştır. Hak, fırsat eşitliği, insan hakları, aktör… Kavramları yeniden ele alınmalıdır. Bu da eğitime hak olarak bakan bir politik anlayışla olur. Eğitim hakkının politik değeri, onun doğal olmayışı sonradan kabul görmesidir. Eğitime yön veren onu anlamlandıran bireyin kabullenmesidir.
   Eğitim, nasıl tanımlanırsa tanımlansın, özünde, insan için, insan tarafından, insana göre ve insanca yürütülen/yürütülmesi gereken çalışmadır. Eğitim, kapitalist sistemin tüm insansızlaştırma girişimlerine karşın, hem öznesi hem de nesnesi insan olan bir etkinliktir. Eğitimin hak oluşunun kökeninde, insanların kendilerini içinden çıktıkları hayvanlar dünyasından özgürleştirmek için verdikleri mücadele yatar. İnsanın daha fazla insan olma süreci olan eğitim, elbette hayvanlar âleminde geçerli olan doğal ayıklanma yasalarına göre düzenlenemezdi. Peki eğitime temel bir insan hakkı olarak baktığımızda durum nedir?
   Bu yaklaşıma göre şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; eğitim hakkına erişim ile eğitime erişim hakkının bilinçli ya da bilinç dışı olarak aynı anlamda kullanıldığı günümüzde, eğitimi gerçekten hak olarak alan bu yaklaşımda sosyo ekonomik farkların olmadığı, iş rekabeti ya da eleme denence sinin olmadığı,  cinsiyet,  din, ırk v.b durumların etkin olmadığı bir düzen sağlanabilir. Bu doğrultu da Hakkâri’deki vatandaş ile Ankara’daki vatandaşın eğitimden yararlanmaları tamamıyla kendi tercihleri düzeyinde olacaktır. Yani bu yaklaşımda eğitimden yararlanmada bireyler arasında rekabetin olmadığı, ücret mekanizmasıyla rakiplerin dışarıda tutulmadığı bir düzen adlandırılır. Buna göre eğitim salt toplumsal bir maldır ve bireyler bu toplumsal maldan ölçüt olmaksızın zevk ve isteklerine göre yararlanırlar.
   Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da egemenlerin düşüncesi önemlidir. “Kendi yazar, kendi sahneler ve kendi oynar” havasında geçer her şey. Halkın düşüncelerinin ne önemi var ki? Egemen güce göre eğitim bir hak olmaktan daha çok erişim meselesidir. Savunmaları de hazır: “Köylüden Başbakan, Cumhurbaşkanı vb. olmuyor mu?”  Hal böyleyken nedense yine en üniversitelere seçkinin çocuğu gidiyor. Sistem zenginden yana işliyor. Sorun olan ona erişimdir. Yoksa hak olup olmamasının politik bir değeri yoktur. Bu pencereden bakılınca siyasi otorite ve seçkin kesim için eğitim erişebilenlerin doğuştan kazanılmış hakkıdır. Ne de olsa seçkin zümre doğumdan ölüme kadar seçkindir.
   Eğitime hak olarak baktığımızda pek çok sorun kendiliğinden çözülüyor. Ancak bu durum sistemin kutsadıklarının hiç de hoşuna gidecek bir durum değil. Eğitimde aktör devlet değil; sermaye sahibi olduğundan sorunlara seçkinlerin gözüyle bakılıyor ve halkın sorunları görmezden geliniyor. Gerçek sorunlardan uzaklaşılıyor. Ekonominin kavramları olan teknik, verimlilik gibi kavramlar eğitimin doğasıyla bağdaşmaz. Ufak tefek sorunun kaynağına inilse de ‘fildişi kule’lerden bakan politikacılar, kamusal alan ve hak kavramlarından korkup yine sırça saraylarına dönerler. Hemen her konuda olduğu gibi “Yasayı yapan, düdüğü çalıyor. Oysa yasa mutlak doğru değildir. O da değişebilir. Yasalar gerekli ama sonsuz, tek doğru değildir. Böyle olsaydı hala Hammurabi yasalarıyla yaşamaz mıydık?” (Özsoy, 2009). Eğitimi ve onun sorunlarını teknik bir bakış açısıyla yorumlamak bir kere onun varlığına aykırıdır. Bu nedenle eğitimde gelişmeden söz açılınca hep para sorunu ortaya çıkıyor. Ne var ki ülkemizde hemen her alanda kaynak bulunuyor ama sıra eğitime gelince başarısızlıkların tek sebebi “kaynakların kıtlığı” oluyor. “Kaynakların kıt olduğunu varsayalım peki neden bu kıt kaynaklardan zenginler, seçkin kesimler olumsuz etkilenmiyor? Zenginler ve kutsanmışlar için dere tepe dümdüz nedense! (Özsoy, 2008)

 
  Bugün 1 ziyaretçi (2 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol