M.ARSLAN
  ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI
 


ANKARA ÜNİVERSİTESİ

EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
EĞİTİM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

EĞİTİM YÖNETİMİ TEFTİŞİ EKONOMİSİ VE PLANLAMASI LİSANSÜSTÜ PROGRAMI

                                              
 EĞİTİM HUKUKU DERSİ 

“TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU”
(ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASI)
 

Muzaffer ARSLAN
(08.630.114)

 
Doç. Dr. Yasemin KARAMAN KEPENEKÇİ

Ankara
Ekim, 2008

 

İÇİNDEKİLER

Giriş
Sözlük Bilgisi
Eğitim Kavramı
Eğitimli İnsanın Kazanımları
Cumhuriyet Öncesi Öğretim Durumu
Osmanlının Son Yıllarında Eğitim Öğretim
Mahalle mektebi, Tanzimat Okulları ve Misyoner Okulları
Okur Yazar Oranları
Kurtuluş Savaşı Yılları Eğitim
Osmanlıda Eğitime Genel Bir Bakış
Atatürk ve Eğitim
Öğretim Birliği Yasasının Getirdiği Yenilikler
Öğretim Birliği Yasası Asıl Metin ve Yorumlar
Sonuç ve Öneriler
Kaynakça
Okunacak Kitaplar


 

   “Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar”
                                                                                                                                     M. Kemal ATATÜRK

   Kurtuluş Savaşı’yla amaçlanan ulusal, bağımsız ve çağdaş bir devletin kurulmasıdır. Kurtuluş Savaşı’nın sonunda Atatürk’ün önderliğinde her alanda yeni bir yapılanma sürecine girilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında birçok alanda devrimler yapılmıştır. Eğitim konusunda da köklü değişikliklere gidilmiştir. Her biri çok önemli bir değere sahip olan ve birbirinin tamamlayıcısı durumunda bulunan bu devrimler arasında Tevhid-i Tedrisat Kanunu da yer almaktadır. Eğitim sistemini birleştirerek devletin gözetim ve denetimi altına alan Tevhid-i Tedrisat Kanunu eğitim tarihimiz açısından önemli kararların alınıp yürürlüğe girmesini sağlamıştır.
   3 Mart 1924 tarihinde 429 sayılı kanunla Şer’iye ve Evkaf Vekâleti kaldırılmış, 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiş ve 431 sayılı kanunla da halifelik kaldırılmıştır. 2 Mart 1926'da kabul edilen, "Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun" Tevhid-i Tedrisat Kanunu ilkelerinin ışığı altında eğitim hizmetlerini düzenlemiştir. Devletin izni olmadan hiç bir okulun açılmayacağını öngören Maarif Teşkilatı Hakkında Kanun aynı zamanda çağdışı bütün derslerin okul müfredat programlarından kaldırılmasını da sağlamıştır.
   Eğitim bir milletin kalkınmasında son derece önemlidir. Bir toplumun bilim, kültür, sanat, teknik ve dini inanç gibi değerlerinin kuşaktan kuşağa aktarılması ve toplumun devamlılığının sağlanması eğitimle mümkündür. Hızlı bir gelişme içinde olan bilim ve tekniğin genç kuşaklara aktarımı milletlerin görevidir. Bu nedenle eğitim sistemlerinin değişen ve gelişen zamana ayak uydurması, kendini yenilemesi gerekir. M. Kemal ATATÜRK, Kurtuluş savaşıyla amaçladığı çağdaş Türk insanını yetiştirmenin ancak eğitimle mümkün olacağını biliyordu. Özgürlüklerinin farkında ve bağımsız karakterli insan yaratmanın önemine inanan ATATÜRK, eğitim ve kültür alanında inkılâplar yapmıştır. Bunlar:
1. Tevhid-i Tedrisat Kanunu                  3 Mart 1924
    Medreselerin Kaldırılması                 3 Mart 1924
2. Yeni Harflerin Kabulü                       1 Kasım 1928
3. Türk Tarih Kurumunun Açılması      12 Nisan 1931
4. Türk Dil Kurumunun Açılması          12 Temmuz 1932
5. Üniversitelerin Açılması
6. Millet Mektepleri, Halk Okuma Odaları… Şeklinde sıralanabilir.

 

 


                                        GİRİŞ


   Osmanlı Devletinde en önemli eğitim kurumları medreselerdi. Gerileme ve çöküş döneminde her alanda olduğu gibi medreselerde de bozulmuştu. Tanzimat’tan itibaren batı tarzı eğitim veren okullar açılmıştır. Aynı zamanda azınlık ve yabancı okulları çalışmalarına devam etmekteydi.
   Kurtuluş savaşıyla, var oluş mücadelesini veren ve bu mücadeleden başarıyla çıkan Türk milleti, çağdaş ve modern bir hayata kavuşmak istiyordu. M. Kemal ATATÜRK, eğitimde çağdaş ve laik bir yapıyı benimsiyordu. Öğretim birliği yasasıyla medreseler kaldırıldı. Bütün okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Eğitim-öğretim bu değişiklikle milli ve laik bir yapıya kavuşmuştur.
   Medrese; kelime anlamı olarak ders görülen yer demektir. Osmanlı Devleti'nde medreseler uzun süre modern eğitim kurumları olarak görev yaptılar. Ancak son dönemlerde eğitim sisteminde bozulmalar görüldü. Medreselerde yalnızca dini dersler okutulmaya başlandı. Bu durum, medreselerin yozlaşmasına ve önemini kaybetmesine yol açtı. Ardından da yeni okullar açılmaya başlandı. Bütün bunlar, eğitimde karmaşaya, toplumda da kültür çatışmasına yol açıyordu.   
   Atatürk, ilk olarak eğitimdeki ikiliği kaldırmaya karar verdi. Çünkü farklı okullarda yetişen insanlar birbirlerinden çok farklı kültürle sahip oluyorlardı. Mustafa Kemal'e göre bir milletin evlatları amaçları birbirlerinden faklı eğitim kurumlarında yetiştirilemezdi. Devletin dayandığı milliyetçi, laik ve cumhuriyetçi anlayışın eğitimde de uygulanması gerekliydi.
   Türk toplumunun çağdaşlaşabilmesi için bu düşüncenin temel alınması dolayısıyla eğitimin dinin tesirinden kurtarılarak laik esaslara göre yeniden düzenlenmesi gerekiyordu ki, bu doğrultuda laikleşme hareketlerine ağırlık verildi. Böylece, milli ve laik bir eğitim politikası ile ümmet toplumundan millet toplumuna geçiş sağlanmaya çalışıldı. Bunların yanı sıra dönemin milli eğitim politikasının bir özelliği de halkçı, halka doğru olmasıdır. Daha çok ilk ve orta öğretimde belirgin olarak ortaya çıkan bu özellik, eğitimde fırsat eşitliğinin yaratılması, okulların bütün ülke çocuklarına açık ve parasız hale getirilmesi anlayışı ile kendini göstermiştir.
   Cumhuriyetin ilk Maarif Vekili olan İsmail Safa (Özler) döneminde eğitim politikasının tespiti için oluşturulan “Misak-ı Maarif’te eğitim ve öğretimin hedeflerini belirleyen şu ilkelere yer verilmiştir: İlköğretimi fiilen umumi hale getirmek, herkese okuma yazma öğretmek, vatandaşları milliyetçi, halkçı ve cumhuriyetçi yetiştirmektir. Aynı Misak’ta eğitimin genel hedefi ise, “Türk milletini medeniyet safında en ileriye götürmek ve yeni nesilleri Türk olmak haysiyetinin istilzam ettiği gayeye en kısa zamanda varmayı mümkün kılacak aşk, irade ve kudretle yetiştirmek” olarak belirlenmiştir.

 


 


TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU
(Öğretim Birliği Yasası)

   Tevhid: Birlik, tek kılma, tek olma, bir etme, birleştirilme…
   Tedrisat: Öğretim.
   Tevhid-i Tedrisat söz öbeğinin sözlükteki anlamı, Öğretimin tek hale getirilmesidir. ( F.Devellioğlu, s.1102)
   Aynı sözlük kitabında Tevhid-i Tedrisat Kanunu için şöyle bir açıklama getirilmiştir. Türkiye Cumhuriyet’indeki bütün ilim müesseselerine laikleştirerek Milli Eğitim Bakanlığına bağlayan kanundur.
   Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun adı Türkçeye, Öğretimi Birleştiren Yasa ya da Öğretim Birliği Yasası olarak çevrilebilir  (Başaran, 1999, s. 64).

 

EĞİTİM KAVRAMI

  Kanunu aydınlatması açısından ana hatlarıyla “Eğitim” kavramı üzerinde durmak istiyorum. Pek çok tanımı olan eğitim, toplumun varlığını sürdürebilmek için, o toplumu oluşturan bütün bireyleri, toplumun amaçlarına göre yetiştirme sürecidir.” (Âdem,2001,s.2)

Bireyin topluma uyumunun sağlanması  Bireyin kişiliğinin geliştirilmesi

 

EĞİTİMDE HEDEFLER

Bireyin mesleki becerilerinin geliştirilmesi  Toplumun moral değerlerinin yükseltilmesi

   Eğitim bireylerin dolayısıyla toplumların kalkınmasında temel taştır. Geleceğe yapılacak yatırımların en uzun ve kalıcı olanı eğitimdir. Başka bir değişle getirisi en fazla olan yatırım eğitimdir. Kullanıldıkça ve paylaşıldıkça çoğalan bir yapıya sahiptir. Kalkınma yolunda olan bütün toplumların vazgeçilmez yatırımı eğitimdir.
   Sahip olunan bilgi bireyin kendi öz malı olur. Bu bilgiyle üstünlükler, kaynaklar ve yetenekler kazanılır. Aynı bilgi ön yargıların, at gözlüklerinin, boş (hurafe) inançların ve beynini kiraya vermişlerin karşısında güçlü bir silahtır.

EĞİTİMLİ (OKUR-YAZAR) İNSANIN KAZANIMLARI

• Okuma-yazma kişiye doğru düşünmeyi öğretir.
• Okuma-yazma ve öğrenme demokrasiyi güçlendirir.
• Okuma-yazmayla kişi daha fazla bilgi edinebilir.
• Okuma-yazma kişiye günceli daha çabuk yakalatır.
• Okur-yazar kişi doğru ve hızlı karar verebilir.
• Okur-yazar kişi haklarının farkına varır, onları savunur.
• Okur-yazar kişi toplumda etkili roller üstlenir.

  Eğitimli bireyler siyasal katılımlarında bilinç sahibidirler. Bütün bu kazanımlar ışığında diyebiliriz ki eğitim:
• Bireye kazanç sağlayan en önemli süreç,
• Kadınların bağımlılıklarını azaltan, yaşamda ona özerklik sağlayan büyük bir değer,
• Güç sahibi olmayan, zar zor geçinen kişilere ümit kaynağıdır.


                            EĞİTİMİN İŞLEVLERİ

Sosyal işlevi
. Kültür aktarımı
. Çağdaşlaşma  
Bireyi geliştirme işlevi
. Zihinsel
. Bedensel
. Duygusal 
Siyasal İşlevi
. Siyasal sisteme bağlılığı ve onu geliştiriciliği  
Ekonomik işlevi
. Kalkınmayı sağlama
. İnsan gücü yetiştirme
. İlgi, yetenek ve kapasiteyi kullanmayı sağlar


 


CUMHURİYET ÖNCESİ ÖĞRETİM DURUMU

   Osmanlı devleti gerileme devrinden başlayan büyük bir eğitim sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Eğitim işlevlerini yerine getirmeyen Osmanlı Devleti, bu aşamadan itibaren çeşitli çözümler aramaya başlamıştır. Yerleşme çabaları Lale Devriyle başlamış, Tanzimat Fermanıyla da hız kazanmıştır.
   Askeri yeniliklerle başlayan yenilik hareketi kısa zamanda ekonomik, siyasal ve eğitim alanındaki eksikleri açığa çıkartmıştır. Bütün bu çabalara rağmen devlet hızla çöküşe doğru gitmiştir. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde ise; eğitim tam bir belirsizlik ve çıkmaz içerisindedir. İşte bu ortamda büyük bir kurtarıcı olan M. Kemal ATATÜRK, yurt savunmasıyla meşguldür.
   Düşmanın neredeyse Ankara’ya girdiği bir zamanda: “Bugüne kadar izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerileme tarihinde en önemli etken olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli eğitim programından bahsederken eski devrin hurafelerinden, toplumsal yapımızla hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen bütün etkilerden tamamen uzak milli özelliklerimizle ve tarihimizle bağdaşabilen bir kültür kastediyorum.” demiştir.
   1923 yılında Osmanlı Devlet’inde eğitim yapısına bakıldığında karşımıza şöyle bir tablo çıkar:

 

OSMANLININ SON YILLARINDA EĞİTİM-ÖĞRETİM


Mahalle Mektepleri  
Tanzimat Okulları  
Misyoner Okulları

   Üç kutuplu eğitim sisteminde üç farklı karakter, üç farklı amaç vardır. Oysa Atatürk’ün amacı, tek bir ülkü etrafında toplanmaktır.

1. MAHALLE MEKTEPLERİ

   Programlarını daha çok Kur’an ve Arapça öğretimi oluşturan bu okullar, medreseleri de içermektedir. İstanbul’daki Darülfünun’a bağlı medreselerin yanı sıra, Anadolu’da il, ilçe, kasaba ve köylere dek uzanan bir medrese ağı bulunmaktaydı. Daha çok vakıflar ve kişilerce kurulan bu okullar, Türk halkının ezici çoğunluğunu şeriat ve din kuralları baskısı altına almıştı. Bu amaçla kurulmuş 70 bin kadar vakıf vardı. Toplum; şeyhlik, ağalık, derebeylik, büyücülük vb kisveler içindeki bir kısım yalancı, riyakâr, cerre çıkıp halkın sırtından asalak olarak geçinen kişilerin etki ve baskısı altında yaşamını sürdürüyordu.
Kur’an ve Arapça öğretimi yaygındır.
Medreseler, bu mekteplerin asıl unsurudur.
Sübyan Okulu, Enderun Mektepleri vardır. (1455)

2. TANZİMAT OKULLARI

   Bu kanaldaki eğitim-öğretim, yenilikçi Tanzimat Okulları’nda yapılıyordu. Rüştiye (ortaokul), idadi (lise), sultani (lise) vb adlarla anılan ve bugünkü çağdaş okulların da çekirdeğini oluşturan okullar hizmet veriyordu.
Yenilikçidirler. Askeri alandaki okullar.
Rüştiye(Orta Okul), İdadi(lise), Sultani(lise)
1868 Fransız Okulu Galatasaray Lisesi
Bu okullar Çağdaş okulların çekirdeğini oluşturur.

3. MİSYONER OKULLARI

   Bu kanaldaki eğitim-öğretim yapan okullar “misyoner okulları”, “yabancı kolejler”, “azınlık okulları” sayılabilir. Yalnızca İstanbul’da 83 İngiliz, 44 Rus, 24 İtalyan okulu bulunmaktadır. Elazığ’da bile 83 yabancı okul bulunuyordu. 37 kentte 73 Fransız Okulu, 19 ilde 27 Amerikan okulu bulunmaktadır. Bu okullar, Alman okulu Alman kültürünü, Amerikan okulu ise Amerikan kültürünü, Fransız okulu Fransız kültürünü, Türk insanına aşılamayı amaç edinmişlerdi. Bu okullarda Türklük bilinci aşılamak mümkün değildi, tam tersine öğrencilere Amerikan ya da Fransız sömürgesi vatandaşı olma davranışı kazandırılıyordu. “Amerikan mandası mı”, “İngiliz himayesi mi” konusunu tartışanlar, hatta savunanlar işte bu “misyoner okulları” mezunlarıdır (Âdem, 2001, s. 4)
Yabancı okullar ve Azınlık okullarından oluşur.
Robert Koleji (1863), İzmir Amerikan Kız Koleji, Saint Joseph (1857) vb.
   Tanzimat dönemi, özel okulların önem kazandığı bir dönemdir. Özel okulların hızla yaygınlaştığı bu dönemde Türklere ait özel okul sayısı çok azdır.
   Meşrutiyet Döneminde özel okul sayısı iyice artmıştır. Bu okulların geneli Azınlık okuluydu. Alman, Amerikalı ve Fransız desteğiyle açılan bu okullarda Alman kültürü, Amerikan kültürü ve Fransız kültürü anlatılıyor, ne yazık ki Türk gençlerine bu kültürler aşılanıyordu.
   Her biri sömürge ve kukla nesiller yetiştirme amacındaydı. Kaldı ki Türk Kurtuluş savaşında bu okullar, Atatürk ve onun etrafında fikir birliği kuran silah arkadaşlarını karalamak amacıyla her türlü mücadeleden çekinmediler.
  Büyük önderin yaktığı meşaleyi söndürmek amacıyla; kendi okullarında yetiştirdikleri aydın kişileri dillendirmek koşuluyla Amerikan mandası, İngiliz mandası vb. söylemler geliştirdiler, tartıştırdılar. Misyonerlik kafasıyla Samsun’da başlayan uyanış hareketini boğmaya çalıştılar.
   Ülkemizin başkentinde 83 İngiliz, 44 Rus, 24 İtalyan okulu bulunuyordu. Yurt genelinde de 2228 Rum Okulu vardı. Bu rakam Paris barış Konferansında Venizelos tarafından verilmiştir. (Âdem, 2001, s.4)
   Bu üç çeşit okul, üç ayrı dünya görüşüne sahip insanlar yetiştirmekteydi. Ülkenin vatandaşları arasında ne kültür birliği, ne de ülkü birliği vardı.  Eğitim ve öğretimdeki ikilik daha doğrusu üç yönlülük, birbirine zıt görüş ve düşüncede insanlar yetişmesine yol açıyor ve toplumda mevcut kültürel çelişkileri daha da şiddetlendiriyor, milli birlik ve bütünlüğü ciddi bir biçimde zedeliyordu.  Özetle, Cumhuriyet öncesi eğitim ulusal değildi,  laik değildi, yeterli değildi, çağdaş değildi. Bütün bunlardan çıkan sonuç şuydu: Laik devlet anlayışına uygun bir şekilde Öğretim Birliği kurulmadıkça ve eğitim çağdaş bilimin gereklerine uygun hale getirilmedikçe, milli bütünlüğün sağlanamayacağı, çağdaşlaşmanın gerçekleştirilemeyeceği açık seçik ortaya çıkmış bulunuyordu. (Çaycı, 1995, s. 26–27)
   Mahalle Mekteplerinde eğitim ve öğretim,  dini ağırlıklı olup ülkenin ve zamanın gereksinmelerine yanıt verebilecek durumda değillerdi. Bu okullar dünyevi değil, uhrevi amaçlara yönelik bir eğitim vermekteydiler.  Mahalle Mekteplerin yanı sıra öğretim yapan ve Tanzimat’tan bu yana gelişen yenilikçi okullarda ise temel bilgilerin yanı sıra meslek alanlarıyla ilgili bilgiler verilmekte idi. Azınlık ve yabancı okulların ise, eğitim düzeyleri yüksekti. Çağdaş eğitim yapmakla birlikte, bu okullar azınlık milliyetçiliğini körüklemekte ve yabancı devletlerin siyasi nüfuz aracı olarak görev yapmaktaydılar.
   Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, ülkemizin eğitim sorunlarına çözüm bulmak amacıyla toplanan Birinci Heyet-i İlmiye çalışmalarında eğitimde yaşanan ikiliği şöyle dile getirmiştir:
   Heyet-i İlmiye azalarından (üyelerinden) bir kısmı Doğu İslam kültürünün değerlerine, bir kısmı Avrupa uygarlıklarına bağlı bulundukları için, meselelerin hemen hiçbiri çözülemedi. Yalnız bu konuşmalardan şu cihet açıkça anlaşılmıştır ki, medrese-mektep ikiliği devam ettiği müddetçe Türkiye eğitim kurumlarını asrileştirmek (çağcıllaştırmak), kolay kolay mümkün olmayacaktır. Her şeyden önce ve her işe tercih edilerek medrese - mektep ikiliğini ortadan kaldırmak lazımdır (Tonguç,  1998, s. 289)
   Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrasında ülkemiz yanmış, yıkılmıştı, sermaye yetersizdi, girişimci yok düzeyde idi, daha da önemlisi,  nitelikli ve yüksek nitelikli insan gücü savaşta yitirilmişti. 1923 yılında Cumhuriyetin ilanıyla ülkemiz yalnızca yeni bir siyasal düzeni benimsememiş, yönünü de değiştirmiştir. Doğulu bir toplum olmaktan, Batılı, uygar,  çağdaş bir toplum olmaya karar vermiştir. Ancak siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel bir atılım yapabilmek için ülke insanının eğitimi büyük önem taşımaktadır.  Bu bağlamda Atatürk şöyle diyor:    “En mühim en esaslı nokta eğitim meselesidir. Eğitimdir ki, bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder” (Âdem, 2001, s. 3)
   3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu gereğince kabul edilen milli ve laik eğitim anlayışı söz konusu azınlık ve yabancı okulları üzerinde de uygulandı. Pek çoğu dini amaçlarla misyonerler tarafından açılan yabancı okulların dini propaganda yapmalarına engel olmak için çalışmalarda bulunuldu. Binaları, kitap ve programları ile yönetici ve öğretmenleri devletin denetimi altına alındı. Bu maksatla uymaları istenen kuralları içeren genelgeler yayınlandı.
   Buna göre;
—Yabancı okullarda mabetler dışındaki mekânlarda bulunan dini semboller kaldırılacaktır.
—Müslümanların ve Hıristiyanların başka mezhebinden olan öğrencilerin bu okullardaki dini ayinlere katılmaları yasaktır.
—Milli kültürü korumak için Türkçe, Türk tarih ve coğrafyası ile yurt bilgisi derslerinin Türkçe olarak Türk öğretmenler tarafından okutulması zorunluluğu getirildi.
—Bu okullarda yabancı müdür yanında MEB tarafından atanan bir Türk Müdür Yardımcısı bulunduracaklardı.
—Türk çocuklarının -küçük yaşlardan itibaren yabancı kültürlerin tesirlerinden koruyabilmek için- 1931’de çıkarılan bir kanunla yabancı ilkokullara gitmeleri yasaklandı.

 

YIL OKUR-YAZAR %
1920 10
1935 19
1940 22
 

OKUR-YAZAR ORANLARI

YIL KADIN % ERKEK %
1935 8 23
1950 25 55

 

KURTULUŞ SAVAŞI YILLARI

   Türk toplumunun büyük bir kısmı şeyhlik, ağalık, derebeylik, büyücülük, muskacılık ve üfürükçülük vb… kavramların gölgesi altında hayat sürüyordu. Bu kavramları kullanan yalancı, riyakâr ve halkın manevi duygularını sömüren kişiler vardır. Azımsanmayacak derecede büyük etki alanına sahip bu kişiler yenilik karşıtıydılar. Bu saplantılı düşünce sahiplerini iyi yorumlayan bir mısrayı yeri gelmişken hatırlatmak isterim.

 “Din adına yol kesen dünkü yobazın oğlu
  Yine sen kesiyorsun din uğrunda bu yolu.”

   Okur-yazar oranı %7 olan bir devlette erkek nüfusun %10’unun; kadın nüfusun da binde 4’ünün okuma bildiği bir ortamda meydanın kimlere kalacağı yeterince açık değil mi?
   1923–1924 öğretim yılında Türkiye’de 12 milyon olduğu kabul edilen nüfusun %90’ı köylerde yaşıyordu. Bu nüfusun da geneli okulsuz ve öğretmensizdi. Bu da gösteriyor ki; köylünün tamamına yakını okuma-yazma bilmiyordu.
   Bütün yurt genelinde yalnızca 23 okul vardı. Bu okullarda okuyan öğrenci sayısı 2,558’dir. (Âdem, 2001, s.5)
   Medreselerde kayıtlı öğrenci 18.000 olduğu halde medreseye devam eden sayısı 1,800 kişi kadardır. 40 yaş ve üzeri öğrenci sayısı yüzlercedir. Bunun sebebi hiç de masumca değildir. Çünkü bu kişilerin pek çoğu çeşitli meslek dallarında çalışan esnaflık yapıyor fakat vergisini ödemiyor ve askere gitmiyordu. Üstelik bir medreseye kayıtlı oldukları için dine hizmet edenlerden sayılıyorlardı. Bu da bazı ayrıcalıklardan faydalanmak anlamına geliyordu.
   Çeşitli değerlendirmelerle aktarmaya çalıştığım bu manzara karşısında elbette sessiz kalınamazdı. İşte bu gidişe bir son vermeliydi. M. Kemal ATATÜRK, önderliğinde 3 Mart 1924’te büyük bir devrimle “Öğretim Birliği Yasası” kabul edildi. Bu yasanın yol haritasını da yine Atatürk çizmişti.
   “Bir ulus bireyleri, ancak bir eğitim görebilir. Bir ülkede iki türlü eğitim, iki türlü insan yetiştirir. Bu ise duygu, düşünce ve dayanışma birliği amaçlarını tümüyle yok eder. Yasa önerimizin kabulü durumunda, Türkiye Cumhuriyetindeki her çeşit eğitim-öğretim kurumlarının bağlanacakları tek yer Eğitim Bakanlığı olacaktır. Cumhuriyetin kültür politikasından ve kültürümüzü duygu ve düşünce birliği içinde ilerletmekle görevli olan Eğitim Bakanlığı, müspet ve bütünleşmiş bir eğitim politikası uygulayacaktır. ”


OSMANLIDA EĞİTİME GENEL BİR BAKIŞ

1. Medreseler, en yaygın eğitim kurumudur. Gerileme ve çöküş döneminde yeniliklere kapanmış, işlevini kaybetmiştir.
2. Enderun, azınlık çocuklarının ve savaşlarda alınan esir çocukların yetiştirildiği okuldur. Fatih Sultan Mehmet tarafından 1455’te kurulmuştur.
3. 19. yüzyılın sonuna kadar basit düzeyde bir ilköğretim anlayışı vardı.
4. Eğitim-öğretimde temel amaç dini eğitimdir.
5. Eğitim-öğretimde ezberci ve aktarmacı bir mantık vardır.
6. Tanzimat fermanına kadar eğitim tamamen parasızdır.
7. Devlet, azınlık okullarının kontrolünü yapamayınca bu okullar siyasi ve ekonomik yıkım aracı olmuştur.
8. Arapça, Farsça ve Türkçe karışımı yeni bir dil (Osmanlıca) oluşturulmuştur. Bu dil halk ile aydını ayrıştırmıştır.
9. Yaygın eğitim din adamlarına, tasavvufçulara ve ediplere kalmıştır.
10.  Eğitimde yenilikçi bir bakış açısı 1773’te başlamış ve Tanzimat ile yayılmıştır. İlk yenilikler askeri alanda yapılmıştır. 


ATATÜRK ve EĞİTİM

      ATATÜRK’ÜN EĞİTİMDEKİ HEDEFLERİ

Milli (Ulusal) Laik Bilimsel Uygulamalı Karma (Âdem, 2001, s.3)
   Bu dönemde önem verilen bir diğer alan mesleki ve teknik eğitimdir. Bu konuda yabancı uzmanlar davet edilerek onların bilgi ve tecrübelerinden yararlanıldı. Bu uzmanlardan biri 1924’te Ankara’ya davet edilen John Dewey’dir. Dewey görüşlerini hazırladığı bir rapor ile ortaya koyar. Raporunda özetle, eğitim konusunda kararlar alacak kadronun yetiştirilmesi gerektiğini vurgulamıştır. Dewey’i 1925’te Kuhne ve 1927’de Buyse takip eder. Bu kişiler de Türk eğitimi üzerinde incelemeler yaparak mesleki ve teknik eğitime ağırlık verilmesi yolundaki tavsiyelerini birer raporla bildirmişlerdir.
Cumhuriyeti Doğru Eğitim Anlayışı ve sistemin Görünümü

Geleneksel Eğitim
Kurumları Azınlıklar ve Yabancı Okulları Modern
Okullar
a. Sıbyan okulu
b. Medreseler a. Ortodoks İlahiyat Okulu
b. Robert koleji
c. Aya Fotini Mektebi
d. Saint- Josephs
e. Notre Dame de Sion a. Rüştiye
b. İdadi
c. Sultaniler
d. Darülmuallimin-i Ali
e. Darül fünun
• İslamiyeti, yaşamın her alanını kapsayacak şekilde öğretmek ve uygulatmak. Memleketin kurtuluşunu geriye, saadet devrine dönüşte aramak. • Azınlıkların dinlerini yaygınlaştırarak, bağımsız devlet olmak için zemin hazırlamak
• Yabancıların amaçları dinlerini yaymak ve ülkelerin ekonomik çıkarlarını koruyacak, savunacak işbirlikçiler yetiştirmek. • Batı karşısında geri kalan Osmanlı devletini modern eğitimin gereklerini uygulayarak ilerletmek. Bu amaçla yaşama dönük birinci amacı dinsel olmayan eğitim öğretim yapmak.
SONUÇ: Amaçta, ülküde farklı üç değişik insan tipi

   Kurtuluş savaşıyla birlikte Türk insanı yönünü uygar ve çağdaş bir yöne çevirmiştir. Bu amaçla da her aşamada tam bir kararlılıkla siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel atılımlar yapılmıştır.
   “Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır.” Diyen Atatürk, iyi eğitimciler olmadan, iyi eğitim olmayacağını çok iyi biliyordu.
   “En mühim en esaslı nokta eğitimdir. Eğitim ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir cemiyet halinde yaşatır, ya da bir milleti esaret ve sefalete terk eder. ” bu sözler Atatürk’ün eğitime verdiği önemin açık göstergesidir. Kaldı ki bu sözlerin söylendiği ortamda kefen bezine kadar her şey yurtdışından alınıyordu. Ulus anlayışı yoktu. Toplumsal dayanışmadan söz edilemeyecek kadar başıboşluk söz konusuydu.
   M. Kemal’e göre; ülkeden cehaleti kaldırmak Milli Eğitim siyasetinin temelidir. Toplum hayatında yapıcı ve barışçıl kişilerin yetiştirilmesi Milli Eğitimle olanaklıdır. Atatürk, en fazla eğitimin milliliği üzerinde durmuştur. Çünkü milli mücadelenin kazanılması, milli birlikle olmuştur. Bu nedenle Cumhuriyetin eğitim politikası milli olmalıdır. Bütün bu görüşlerini her ortamda dile getiren Atatürk, hem yurt içinden hem de yurt dışından eğitim alanında uzmanlaşmış kişilerin görüşlerine kulak veriyordu. Bu çerçevede pek çok toplantı yapılmış, pek çok kişinin görüşleri dinlenmiştir.
   Eğitimci İsmail Hakkı Tonguç, ülkemizin eğitim sorunlarına çözüm bulmak amacıyla toplanan Birinci Heyet-i İlmiye çalışmalarında eğitimde yaşanan ikiliği şöyle dile getirmiştir:
   “Heyet-i İlmiye azalarından (üyelerinden) bir kısmı Doğu İslam kültürünün değerlerine, bir kısmı Avrupa uygarlıklarına bağlı bulundukları için, meselelerin hemen hiçbiri çözülemedi. Yalnız bu konuşmalardan şu cihet açıkça anlaşılmıştır ki, medrese-mektep ikiliği devam ettiği müddetçe Türkiye eğitim kurumlarını asrileştirmek (çağcıllaştırmak), kolay kolay mümkün olmayacaktır. Her şeyden önce ve her işe tercih edilerek medrese - mektep ikiliğini ortadan kaldırmak lazımdı.” (Tonguç,  1998, s. 289).
 




ÖĞRETİM BİRLİĞİ YASASININ GETİRDİĞİ YENİLİKLER

   Milli birlik yönünden: Öğretimin birliğiyle, kader birliği gerçekleşmiştir. Böylece ülkü ve kültür birliği sağlanmıştır. Ümmetçi toplumdan milliyetçiliğe geçilmiştir.

   Laiklik yönünden: Öğretimin birliğiyle, okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Bütün eğitim-öğretim kurumlarının Bakanlık denetimine girmesiyle medreseler ortadan kalkmıştır. Bilim dini inanışların etkisinden arındırılmıştır. Uzun bir dönem bilimsel düşünceyi engelleyen etkenler yok edilmiştir. Çağdaş millet olma yolunda önemli bir adım atılmıştır.
   Atatürk’ün laiklik anlayışında; devletin ve halkın bütün dinlere hoşgörülü olması ve yine devlet yaşamında, yasal kurallarda dinsel dogmaların egemen olmaması koşulu vardır. Bu anlayışın halk yaşamına hâkim olması için ilk olarak 431 sayılı yasayla Halifelik Kaldırıldı.() sonra 429 sayılı Şeriat ve Vakıflar ve Genel Kurmay Bakanlıkları’nın kaldırılması ve son olarak da 430sayılı Öğretim Birliği Yasası’nın kabulüdür. Bu yasanın ilk ikisinden farkı hala yürürlülükte olmasıdır.
   Bu gün uygulanan Anayasamızın 174. maddesine göre korunan devrim yasaları içinde olan Öğretim Birliği sizce neyi ifade ediyor?
   Türk devletini çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmayı amaçlayan laik niteliğiyle çıkar gruplarının elinde bir oyuncak olan İslami, gerçek anlamda yaşamaya davet eden öğretim birliği yasası sizce uygulanıyor mu?
   Uygulanıyorsa her yıl atanan binlerce Din Kültürü Ahlak Bilgisi öğretmeni nerelerde göreve başlatılıyor? Atamalarda 5 Türk Edebiyatı, 20 Türkçe, 20 Sosyal Bilgiler, 20 Matematik, 15 Bilgisayar, 10 Beden Eğitimi, 5 Resim, 0 Müzik, 0 Kimya, 0 Fizik öğretmeni vb… sınırlamalara karşın bir yılda yurt genelinde binlerce Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni atandığına göre içinizden Türkiye nereye gidiyor diye sormuyor musunuz?
   Yasayla tek bir İlahiyat Fakültesi kurulmuşken bugün sayıları onlarca olan bu okulların açılmış olması sizce ne anlama geliyor? Bu durum yasanın 4. maddesinin ihlali değil midir?
   Sık sık tartışma konusu yapılan ve yeniden tanımlanması istenilen Laiklik kavramına nasıl bir anlam verilmeye çalışılıyor.

   Azınlık okulları yönünden: Eğitim Birliği Yasasıyla başka devletlerin kötü amaçlarının önüne geçilmiştir. Bu okullar Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış ve disiplin ve denetim altına alınmıştır. Türk devleti ve milletinin aleyhinde kullanılmalarını önlemiştir. Yabancı okullarda mabet dışında dini kıyafetler yasaklanmıştır. Dinin sembolleştirilmesinin önüne geçilmiştir. Farklı dinden öğrencilerin ibadet konusunda zorlanmasının önüne geçilmiştir. Yabancı okullarında Türk dili Türk öğretmenlerce anlatılacak diye bir kural getirilmiş ve milli kültür koruma altına alınmıştır. Türkçe zorunlu ders yapılmıştır.
   1931 yılında çıkarılan bir kanunla Türk çocuklarının yabancı ilkokullara gönderilmesinin önüne geçilmiştir. Türk kültürü korunmaya çalışılmıştır. Bütün bu uyarılara uymayan okullar iç melese olarak değerlendirilmiştir. Ne var ki pek çok okul yöntem değiştirerek “İsimsiz Hıristiyanlık” adı altında misyonerlik çalışmalarına devam etmişlerdir. Yetiştirdikleri bazı kişiler içimizden biri gibi görünmüş ancak Türk devletine zarar verici davranışlarda bulunmuşlardır.
   Soruyorum 1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası uyarınca kurulan Özel okullar, yurtlar ve vakıf üniversiteleri öğretim birliği yasasıyla çelişmiyor mu? Bu okulların açılması 2. maddenin ihlali değil midir?
   Bu okulların Milli Eğitim Bakanlığının denetimi dışında tutulması Öğretim Birliği Yasası yürürlükte olsa bile uygulandığı anlamına gelir mi?

   Çağdaşlaşmak yönünden: Bu yasayla Türk eğitim sistemi modernleşmiştir. Rasyonel düşünceye, bilime giden yol ardına kadar açılmıştır.
   Türk devleti açısından büyük önemi olan çağdaş uygarlık düzeyine erişme ülküsü böylelikle alt yapısını tamamlamıştır.
   Sizce kadınların öğretim kademelerinde yer alması başlı başına büyük bir kazanç değil midir?
   Eğitim programlarında toplum ihtiyaçlarının ön planda tutulması yeniliklere açık bir öğretim sistemimizin olması atılmış büyük bir adım sayılmaz mı?

   Türk devletinin geleceği yönünden: Öğretim birliği yasasıyla henüz yeni doğmuş olan Türk devletinin geleceği güvence altına alınmıştır. Türk devriminin temel yapı taşları olan İlke ve inkılâplar korunmuş ve yıkıcı her hareketin önü kesilmiştir.
   Cumhuriyet yönetimini benimseyen genç kuşaklar amaçlanmıştır. Bu gün modern anlamda eğitim-öğretimini sürdüren genel ve özel liseler, Fen ve Anadolu liseleri, ticaret liseleri, imam-hatip liseleri, Anadolu Öğretmen liseleri, Sosyal bilimler liseleri Atatürk’ün çizdiği hedef doğrultusunda çalışmaktadır. Bizler var olduğumuz sürece de çalışacaktır.



TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU
—ASIL METİN-

Kanun Numarası:  430
Kabul Tarihi:  3/Mart/1340 (1924)
Resmî Gazete:  63, 06.03.1340

Madde 1 – Türkiye dâhilindeki bütün müessesatı ilmiye ve tedrisiye Maarif Vekâletine merbuttur (Türkiye’deki bütün bilim ve öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlıdır)
 
   Bu madde ile tümüyle dinsel eğitim verilen mahalle mektepleri ve medreseler kapatılmıştır. İlkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programlarından Arapça, Farsça dersleri çıkarılmıştır. Yabancı okullarda verilen din dersleri ve dinsel işaretler kaldırılmış, yabancı azınlık okullarına Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi, Türkçe vb kültür dersleri konularak Milli Eğitim Bakanlığı’nın gözetim ve denetimi altına alınmıştır. Böylece eğitim dizgesi tümüyle ulusal, bilimsel ve laik bir niteliğe kavuşturulmuştur (Âdem, 2001, s. 24)
   Yasanın 1. maddesi gereğince, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki bütün okulların yönetimi Milli Eğitim Bakanlığı’na verildi. İlk iş olarak medreseler kapatılarak, bunların öğrencileri ilkokullara aktarıldı. Darülhilafe medreseleri yerine İmam-Hatip okulları açıldı. Öğrencilerin gittikçe azalması üzerine, bu okullar 1929–1930 yılında tamamen kapatıldılar.  Müderrislerden gerekli niteliğe sahip olanlar, okullara Ulum-u Diniye öğretmeni olarak atandılar.  Şer-i mahkemelerinin lağvedilmesi üzerine, Mekteb-i Kuzat kapatıldı. Medrese-i Süleymaniye yerine de Darülfünun’a bağlı bir ilahiyat fakültesi kuruldu.  Özetle Cumhuriyetin ilk on yılı içinde Türkiye’de devlet tarafından desteklenen hiçbir dini eğitim kurumu kalmadı.
   Öğretim Birliği Yasası ile askeri idadiler liseye çevrildi. Subayların bazıları lise öğretmeni olarak istihdam edildiler. Ama bu durumun sakıncası görülerek 22 Nisan 1925’de 637 sayılı yasayla bu okullar tekrar Milli Savunma Bakanlığına bağlandılar. 
   Yasanın birinci maddesi yürürlükte ise; Kur’an Kurs’ları neden Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmıştır. Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı 6.154 Kur’an Kurs’unda 177.120 çocuk öğrenim görmektedir. Bu, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim yasasına (4306)  karşın yaz aylarında bu kurslara katılan milyonlarca ilkokul öğrencisi ve tarikatçı vakıflarca açılan kursların öğrencilerini içermektedir.  O zaman 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş Yasası, Öğretim Birliği Yasası ile çelişmiyor mu? Çünkü bu yasa ile Kur’an kursu açma yetkisi, Milli Eğitim Bakanlığı’na değil, müftülüklere verilmiştir. Böylece Öğretim Birliği Yasası delinmiştir (Âdem, 2001, s. 9)
   Anadilimiz dururken, yabancı dille öğretim yapan ilk ve ortaöğretim okulları ile üniversitelere ne demeli?  Günümüzde yabancı dil eğitimine karşı olan var mı?  Çocuğun anadili varken –ki bizim dilimiz çok zengin ve bilim dilidir- yabancı dille öğretime ne gerek var (Âdem, 2001, s. 28).
   Türkiye Cumhuriyeti kendi eski okullarını kapatırken ülkedeki yabancı okulları ihmal edemezdi. Geçmişte adeta bağımsız hareket eden, denetimden uzak, azınlıkları milliyetçiliğe yönlendiren, öğrencilerine ülke değerlerine ters telkinlerde bulunan bu okullarında devlet denetimine alınması buralarda Türklük aleyhine ve dini nitelikte öğretim ve faaliyetlerin engellenmesi gerekliydi. Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırları içinde, hiçbir dinin ve mezhebin propagandasının yapılmasını istemiyordu (Çaycı, 1995, s. 30)

 

Madde 2 – Şer’iye ve Evkaf Vekâleti veyahut hususi vakıflar tarafından idare olunan bilcümle medrese ve mektepler Maarif Vekâletine devir ve raptedilmiştir (Şer’iye ve Evkaf Vekâleti veya özel vakıflar tarafından yönetilen bütün medrese ve okullar Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır)
   Öğretim Birliği Yasası yürürlükte ve uygulanıyorsa,  1965 tarih ve 625 sayılı Özel Öğretim Kurumları Yasası ile kurulan özel okullar ve vakıf üniversiteleri, Öğretim Birliği Yasası ile çelişmiyor mu? Çünkü tarikatçı dernek ve vakıflarca açılan özel Kur’an kursları, özel kız talebe yurtları, özel erkek talebe yurtları, özel okullar, ışıkevleri vb, 625 sayılı yasaya göre açılıyor. Özel öğretim kurumları içinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin laik niteliğine yönelik en büyük tehlike tarikat ve cemaat okullarıdır.  Tarikatlarca ya da dinsel cemaatlerce açılmış özel öğretim kurumları içinde en büyük kesim Fetullah Gülen’e bağlı eğitim kurumlarıdır.  Başbakanlık Takip Kurulu’nca hazırlanıp Milli Güvenlik Kurulu’na sunulan irticanın okul raporunda bu okulların yurt içindeki sayısının 276 olduğu saptanmıştır. Bu cemaat ve tarikat okullarından 199’u (% 72,2) Fetullah Gülen’e, 24’ü (% 8,8) Milli Görüş’e, 19’u (%7) Kadiriler’e, 12’si Esat Coşan’a,  11’i Musa Topbaş’a, 5’i Işıkçılara, 5’i diğer Nakşibendîlere aittir (Âdem, 2001, s. 33)

Madde 3 – Şer’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde mekatip ve medarise tahsis olunan mebaliğ Maarif bütçesine nakledilecektir (Şer’iye ve Evkaf Vekâleti bütçesinde, okullara ve medreselere ait olan birikimler, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine devredilecektir)
    1959 yılında imam-hatip okulu mezunlarına yüksek öğrenim olanağı sağlamak amacıyla kurulan Yüksek İslam Enstitüleri bir yana, bu madde de öngörüldüğü gibi, 1982 yılına değin Türkiye’de bir tek İlahiyat Fakültesi vardı.  Öğretim Birliği Yasası’nda bir ilahiyat fakültesi öngörülmesine karşın, 1998–1999 öğretim yılında ikinci öğretim ile birlikte toplam ilahiyat fakültesi sayısı 28’e (21+7), 1998 yılı birinci sınıf öğrenci kontenjanları da 1888’e  (1362+526) yükselmiştir. Buna göre 21 ilahiyat fakültesi az görülmüş olacak ki, 7 fakültede de ikinci öğretim sürdürülmektedir. Buna ek olarak 8 ilahiyat fakültesinde de, ilköğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenliği bölümü açılmıştır (Âdem, 2000, s. 32–33).
   Yasanın bu maddesi yürürlükte ise, imam-hatip okullarında, yalnızca dinsel hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli memurlar mı yetiştiriliyor?  Yasanın bu amacı da çarpıtılmıştır.  İmam-Hatip Lisesi, meslek okulu olma niteliğini çoktan yitirmiştir. Milli Eğitim Temel Yasası’nda yapılan bir değişiklikle bu okulların mezunlarına öğretmen, hâkim, savcı, avukat, doktor, mühendis, kaymakam, vali vb olabilme yolu açılmıştır. Bugün fakültelerin sınıf öğretmenliği ve dal öğretmenliği bölümlerinde öğrenim gören imam-hatip lisesi mezunları, öğretmen lisesi mezunlarının birkaç katıdır (Adem, 2001, s. 34).
   2547 sayılı Yükseköğretim Yasası ile Kurulan YÖK döneminde üniversitelerdeki şeriatçı kadrolaşma ve 1982–1983 öğretim yılından başlayarak zorunlu ders olarak Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin okutulması, yabancı dile öğretim yapan ilköğretim-ortaöğretim okulları ve üniversiteler, 4306 Sayılı Yasa’nın kabul edilmesine karşın yaz aylarında Kuran kurslarına binlerce öğrencinin katılması günümüzde halen tartışma konusudur.
   Yasayı tamamlar nitelikte birçok kararlar alınmış ve uygulamaya konulmuştur. Âdem (1999) göre Cumhuriyetimizin ilk yıllarında yurttaş bilinci ve uluslaşma kültürünün yaygınlaştırılması amacıyla:
— Harf devrimi (1 Kasım 1928)
— Ülke çapında okuma –yazma seferberlikleri / millet mektepleri (1929)
— Halk evleri (1932)
— Köy enstitüleri uygulamalarını (1940–1954),
Sonraki yıllarda da öğretmen yetiştirmek amacıyla,
— İlk öğretmen okulları
— Eğitim Enstitüleri
— Yüksek Öğretmen Okulu
— Kız Teknik Yüksek Öğretmen Okulu
— Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu gibi uygulamalarını görmekteyiz.
— Ayrıca 1973 yılında çıkarılan Milli Eğitim Temel Yasası ve belirli aralıklarla toplanan Milli Eğitim Şuraları (ilki 1939) eğitimimizi geliştirme çabalarının örnekleridir.
   Milli Eğitim Şurası'ndan 15. Milli Eğitim Şurası'na kadar geçen zaman süresince üzerinde görüşülen "sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretim"i, uygulamaya koyma çalışmaları, 1997–1998 öğretim yılından itibaren sekiz yıllık kesintisiz zorunlu ilköğretime geçilmesini sağlayan "İlköğretim ve Eğitim Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu, Çıraklık ve Meslek Eğitimi Kanunu, Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile 24.03.1988 Tarihli ve 3418 Sayılı Kanunda Değişiklik Yapılması ve Bazı Kâğıt ve İşlemlerden Eğitime Katkı Payı Alınması Hakkındaki 4306 Sayılı Kanun" 18.08.1997 tarih ve 23084 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
   Ayrıca VIII. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda “uzun vadede zorunlu temel eğitimin 12 yıla çıkarılması hedefi doğrultusunda gerekli altyapı hazırlanacaktır” ilkesiyle temel eğitim süresinin uzatılması için çalışmaların başlatılacağı hakkında sinyaller verilmiştir.

Madde 4 – Maarif Vekâleti yüksek diniyat mütehassısları yetiştirilmek üzere Darülfünunda bir İlahiyat Fakültesi tesis ve imamet ve hitabet gibi hidematı diniyenin ifası vazifesiyle mükellef memurların yetişmesi için de aynı mektepler küşat edecektir (Milli Eğitim Bakanlığı’nca, yüksek din uzmanları yetiştirmek için, Üniversitede bir ilahiyat fakültesi açılacak ve imamet ve hatiplik gibi dini hizmetlerin görülebilmesi için de ayrı okullar açılacaktır).

Madde 5 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren terbiye ve tedrisatı umumiye ile müştegil olup şimdiye kadar Müdafaai Milliyeye merbut olan askeri rüşti ve idadilerle Sıhhiye Vekâletine merbut olan darüleytamlar, bütçeleri ve heyeti talimiyeleri ile beraber Maarif Vekâletine raptolunmuştur. Mezkür rüşti ve idadilerde bulunan heyeti talimiyelerin ciheti irtibatları atiyen ait olduğu Vekâletler arasında tahvil ve tanzim edilecek ve o zamana kadar orduya mensup olan muallimler orduya nispetlerini muhafaza edecektir.(Ek: 22.4.1341 – 637/1 md.) Mektebi Harbiyeden menşe teşkil eden askeri liseler bütçe ve kadrolariyle Müdafaai Milliye Vekâletine devrolunmuştur (Bu yasanın yayımı tarihinden başlayarak genel eğitim ve öğretimle görevli olup, şimdiye keder Milli Savunmaya bağlı olan askeri ortaokul ve liseler ile sağlık bakanlığına bağlı olan yetim yurtları bütçeleri ve eğitim kadroları ile birlikte Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanmıştır. Bu ortaokul ve liselerde bulunan eğitim gruplarının bağlantıları, bundan sonra ait oldukları bakanlıklar arasında değişiklik suretiyle düzenlenecek ve o zamana kadar orduya bağlı olan öğretmenler orduya bağlılıklarını sürdüreceklerdir.)

Madde 6 – İşbu kanun tarihi neşrinden muteberdir (Bu yasalar yayımlandığı tarihinden itibaren geçerlidir.)

Madde 7– İşbu kanunun icrayı ahkâmına İcra Vekilleri Heyeti memurdur (Bu yasanın yürütülmesinden hükümet sorumludur.)


                                SONUÇ VE ÖNERİLER

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile eğitim birliği bir sistem olarak benimsenmiştir. Yeni Türkiye’nin kültür hayatında da çok önemli bir aşama kaydedilmiş; eğitim ve öğretime demokratik, ulusal ve laik bir karakter kazandırılmıştır.
Atatürk devrimlerinin Türk eğitim tarihindeki yeri ve önemi bir kez daha gözden geçirilmeli, Atatürk devrimleri ve milliyetçiliği ilke edinilerek eğitimle ilgili kararlar alınmalı ve uygulanmalıdır.


                                       KAYNAKÇA

 Âdem, M. (2001). Devrim Yasaları Odağında Öğretim Birliği. Çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları No:5, İstanbul.

 Âdem, M. (1997). Eğitim Planlaması. Şafak Matbaacılık. Genişletilmiş Üçüncü Bası. Ankara.

Akyüz, Y.  (1993). Türk Eğitim Tarihi (Başlangıçtan 1993’e). Genişletilmiş ve Yeniden Yazılmış 4. Baskı, Kültür Koleji Yayınları, İstanbul.

Azboz, M. E. (2005). Öğretim Birliği Yasası.  Abece Eğitim ve Ekin Dergisi. Sayı:223, Mart–2005.

Baloğlu, Z. (1990).  Türkiye’ de Eğitim - Sorunlar ve Değişime Yapısal Uyum Önerileri.  Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği.

Başaran, İ. E. (1996). Türkiye Eğitim Sistemi. Üçüncü Basım, Yargıcı Matbaası, Ankara.

Başaran, İ. E. (1999).  Öğretim Birliği’nin 75. yılı, Eğitim Bilimlerinin Dünü, Bugünü ve Yarını, Sempozyum Bildirileri ve Panel Tartışmaları. 3–4 Mart 1999,  A. Ü.  Eğitim Bilimleri Fakültesi Yayınları, Yayın no: 184.

Başgöz, İ. (1995) Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı ve Atatürk. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara.

Çaycı, A. (1995).  Türkiye Cumhuriyetinin Laikleşmesinde 3 Mart 1924 Tarihli Kanunların Önemi. Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara.

Karal, E. Z. (1981). Atatürk İlkelerinin Biçimlendirdiği Eğitim.  Atatürk ve Eğitim, TED Yayınları, Ankara.

                             OKUNACAK KİTAPLAR

Yahya Akyüz, “Atatürk ve 1921 Eğitim Kongresi”, Cumhuriyet Döneminde Eğitim, İstanbul 1983
Mustafa Ergun, Atatürk Devri Türk Eğitimi, Ankara 1982, s. 17–18.
Enver Behnan Şapolyo, “Atatürk ve Maarif Misakı”, Türk Kültürü, sayı:40(1966)
Tarih IV: Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul 1931
İhsan Sungu, “Tevhid-i Tedrisat”, Belleten, sayı:7–8 (1938)
Seçil Akgün, “Tevhid-i Tedrisat “, Cumhuriyet Döneminde Eğitim, İstanbul 1983
Bülent Daver, Türkiye Cumhuriyeti’nde Layiklik, Ankara 1955
İlhan Başgöz-Howard Wilson, Türkiye Cumhuriyeti’nde Eğitim ve Atatürk, Ankara 1968
Gotthard Jaeschke, Yeni Türkiye’de İslamlık, Trc. Hayrullah Örs, Ankara 1972
İlhan Tekeli, “Osmanlı İmparatorluğu’ndan Günümüze Eğitim Kurumlarının Gelişimi”, Cumhuriyet
Dönemi Türkiye Ansiklopedisi (CDTA), Cilt:3
Hikmet Özdemir, Türkiye Cumhuriyeti, İstanbul 1995
Hasan Ali Yücel, Türkiye’de Ortaöğretim, İstanbul 1938
John Dewey, Türk Maarifi Hakkında Bir Rapor, İstanbul 1939.
Kuhne, Mesleki Terbiyenin İnkışafına Dair Rapor, İstanbul 1939
Buyse, Teknik Öğretim Hakkında Rapor, İstanbul 1939.
Cemil Bilsel, İstanbul Üniversitesi Tarihi, İstanbul 1943
E. Hirş, Dünya Üniversiteleri ve Türkiye’de Üniversitelerin Gelişmesi, İstanbul 1950
Fritz Neumark, Boğaziçine Sığınanlar, çev: Şefik Alp Bahadır, İstanbul 1982
Horst Widmann, Atatürk Üniversite Reformu, çev: Aykut Kazancıgil-Serpil Bozkurt, İstanbul
1981
Necdet Sakaoğlu, Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1989
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, Ankara, 1988
Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul, 1976
Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1991
Hasan Ali Koçer, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul, 1991
Ernst Hirş, Dünya Üniversiteleri ve Türkiye’de Üniversitelerin Gelişmesi, cilt:1, İstanbul, 1950
Necdet Öklem, Atatürk Döneminde Darülfünun Reformu, İzmir, 1973
Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Üniversite Reformu ile İlgili Notları, Atatürk Araştırma Merkezi
Dergisi, Cilt:1, Sayı:1, s. 3–96.
Mustafa Ergün, Atatürk Devri Türk eğitimi, Ankara, 1982
Seçil Akgün, “Amerikalı Misyonerlerin Ermeni Meselesindeki Rolü”, Atatürk Yolu, Mayıs 1988,
Yıl: 1, sayı:1, s.1–12
Uygur Kocabaşoğlu, “Doğu Sorunu Çerçevesinde Amerikan Misyoner Faaliyetleri”, Tarihi
Gelişmeler İçinde Türkiye’nin Sorunları Sempozyumu, Ankara 1992, s. 65–73.
Ayten Sezer, Atatürk Döneminde Yabancı Okullar (1923–1938), Ankara 1999
Roger R. Trask, “(Unnamed Christianity) in Turkey (during the Atatürk Era)”, The Muslim World,
vol: 55, No:1–2, January, April 1965, 1 pt: 66–76 y, 2. pt. 101–111 y.

 

 


 


 


 


 


 


 


 


 
  Bugün 1 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol